top of page

CMK m.100 : Tutuklama Nedenleri

GENEL OLARAK

Tutuklama kavram olarak bakıldığında; suçluluğu konusunda henüz kesin bir hüküm bulunmayan kişinin özgürlüğünün hakim kararıyla ve geçici olarak elinden alındığı bir koruma tedbirdir.

Doktrinde tutuklamanın gelecekte meydana çıkacak bir mahkumiyetin önceden cezalandırılması anlayışı da mevcuttur.[1] Elbette ki; tutuklamanın bir koruma tedbiri olarak uygulandığı durumlarda; muhakemenin süratle yapılması ve maddi gerçeğe bir an önce ulaşılması gerekmektedir.

Tutuklama tedbiri, diğer koruma tedbirlerinin aksine kişinin hürriyetine doğrudan etkili olduğundan uygulanması, sınırları dikkatli bir şekilde belirlenmeli; hak yoksunluklarının önüne geçmesi açısından muhakkak hakim kararıyla ve karara karşı itiraz kanun yolu etkin fayda sağlamalıdır.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise tutuklamanın bir ön cezalandırma yöntemi olmayacağı, ceza vermenin doğal sonucu olarak ıslah etme ve topluma yeniden kazandırma amacının bulunmamasıdır. Şüpheli veya sanığın kaçmasını engellemek; delillerin karartılmasını engellemek, mağdur veya tanık üzerinde baskı oluşmasını engellemenin dışında tutuklamanın başka bir amaçla ezcümle cezalandırmak maksadıyla kullanılmamalıdır.[2]


1) TUTUKLAMA NEDENLERİ

CMK m. 100 hükmü uyarınca;’’ Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.’’

Kanun koyucunun oluşturduğu bu açık hüküm karşısında tutuklama kararının verilebilmesi için ‘’Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller’’ ve ‘’ bir tutuklama nedeninin varlığı’’ gerekmektedir.


1.a) Kuvvetli Suç Şüphesi Kavramı

Tutuklama kararı verilebilmesi için yapılan muhakeme sonucundan somut delillere dayanan; diğer bir ifade ile tutuklamanın talep edildiği anda mevcut bulunan deliller ile kişinin bu suçu işlediği, iştirak ettiği veya suç ortağı olduğu konusunda somut delillerin varlığı gerekir.[3]


Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise; tutuklama kararı verilebilmesi için kamu davası açılabilmesinin yanı sıra daha kuvvetli bir şüphenin varlığını aramaktadır. CMK m.170/1’de düzenlenen ve kamu davası açılmasının şartlarını düzenleyen madde incelendiğinde; savcının kamu adına taraf bir şekilde kamu davası için iddianame düzenlemesi ve mahkemenin bunu kabulü için makul şüphe yeterli görülmektedir.[4]

1.b) Tutuklama Nedenlerinin Varlığı

Yukarıda alınan ve tutuklama nedenlerini düzenleyen CMK m.100 hükmü tutuklama kararı verilebilmesi için kuvvetli suç şüphesine dayanan somut delilleri tek başına yeterli görmemekte; ayrıca tutuklama nedenlerinin varlığını da zorunlu tutmaktadır. Yasada bu nedenler sayılmış; 1) Şüpheli ve sanığın kaçması, kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların varlığı 2) Şüpheli veya sanığın davranışlarıyla delilleri yok edeceğine, gizleyeceğine, değiştireceğine veya tanık, mağdur ve başkaları üzerinde baskı girişiminde bulunacağına dair kuvvetli şüphe uyandırması halinde tutuklama nedenleri var kabul edilmektedir.[5]

1.b.1) Kaçma Şüphesi

Tutuklama nedenlerinin varlığından ilki şüpheli veya sanığın kaçma şüphesini oluşturan olguların bulunmasıdır. Tek başına kaçma şüphesi kişinin tutuklanması için yeterli olmayacaktır. Kanunun lafsından da anlaşılacağı üzere şüpheli veya sanığın hakim veya mahkemede kaçma şüphesini ‘’somut olgularla’’ oluşturması gerekmektedir.[6]

Kaçma kavramı tek başına yurtdışına çıkma şeklinde anlaşılmamakta; yurtiçinde bulunamayacağı ve maddi hakikate erişilmesini engellemek amacıyla saklanması anlamına da gelmektedir. Kaçma şüphesine dayanan somut olguların varlığı ise her somut olayda ayrı ayrı incelenmelidir. Alman uygulaması incelendiğinde; kişinin aile bağlarının kuvvetli olması, iş ve ikametgah adresinin belli olması, hasta olması gibi nedenler kaçma şüphesinin varlığını olumsuz etkilemekle birlikte; sahte isim kullanma, verilecek ceza sonucunda sosyal çöküntünün fazla olma ihtimali gibi nedenler ise kaçma şüphesini oluşturmaktadır.[7] Tıpkı Alman uygulamasında olduğu gibi Türk Yargı Sistemi incelendiğinde hakim veya mahkemenin şüpheli/failin aile yaşantısı, ekonomik durumu, adli sicil kaydı olup olmadığı konuları dikkate alarak tutuklama kararı vermektedir.

1.b.2) Delilleri Karartma, Yok Etme, Gizleme ve Mağdur ile Tanık Üzerinde Baskı Şüphesi

Suç işlediği konusunda kuvvetli şüphe bulunan kişi; delilleri yok etme, gizleme, tanık veya mağdur üzerinde baskı oluşturarak muhakemeye engelleyeceği şüphesiyle de tutuklanabilir.

Madde metninde düzenlenen kısaca delilleri yok etme olarak nitelendirildiği durumda şüpheli/failin amacı suçun izlerini yok ederek muhakemeyi engellemek istemekte ve maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engellemektedir. Alman doktrinde suç izlerini yok etmek olarak adlandırılan ve Türk Hukuk Sistemine delillerin yok edilmesi olarak geçen bu düzenleme; şüpheli/fail sahte delil düzenleyip lehine bir delili muhakemeye engel olmak için kullanırsa da bu kapsamda değerlendirilecektir[8]

Yine şüpheli/failin maddi gerçeğe ulaşılmasının kolaylaştıracak tanık veya suçtan birinci dereceden etkilenen mağdurun beyanını özgürce hakim veya mahkeme karşısında yapmasını engellemek amacıyla baskı oluşturması da tutuklama nedeni olarak sayılmaktadır.[9] Şüpheli/fail doğrudan tanık veya mağdura baskı oluşturabileceği gibi gayrimeşru yollarla dolaylı bir şekilde mağdur ve tanığı etkilemesi izlenimini oluşturması durumunda tutuklanabilecektir.

1.c) Yasal Karineler

Yukarıda bahsedilen somut olgulara dayanan kuvvetli suç şüphesinin ve tutuklama nedenlerinin yanı sıra; bazı suçların işlendiği konusunda kuvvetli şüphenin bulunması durumunda da tutuklama nedenleri var sayılabilmektedir.

Bu suçlar; soykırım ve insanlığa karşı suçlar (TCK m.76), kasten öldürme (TCK m.81), silahla işlenmiş kasten yaralama (TCK m.86/3), neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama (TCK m.87), işkence (TCK m. 94), cinsel saldırı (TCK m.102), çocukların cinsel istismarı (TCK m.103), hırsızlık (TCK m.141), yağma (TCK m.148), uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti (TCK m.188), suç işlemek amacıyla örgüt kurma (TCK m.220), devletin güvenliğine karşı suçlar (TCK m.302 304 307 308), anayasal düzene karşı işlenen suçlar (TCK m.309-315) hususunda kuvvetli suç şüphesinin varlığı halinde tutuklama nedenleri var sayılmakta ve tutuklama kararı verilmektedir.

Bunun yanı sıra; Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yasa’da tanımlanan kaçakçılık;

Bankalar Yasası m.22/2.4’te yer alan zimmet suçu,

Kaçakçılıkla Mücadele Yasası kapsamında tanımlanan ve hapis cezası gerektiren suçlar,

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası madde 68 ve 74’de yer alan suçlar,

Orman Yasası m.110/4-5’te tanımlanan kasten orman yakma suçları bakımından da işlendiği konusunda kuvvetli suç şüphesinin varlığı halinde tutuklama kararı verilmektedir.

Dikkat edilmesi gereken husus; yukarıda bulunan suçların işlendiğine dair ‘’kuvvetli suç şüphesinin’’ varlığı aranmakta; bu suçların işlediği hususunda makul şüphe yeterli olmamaktadır. Ayrıca madde metninde yer alan ‘’sayılabilir’’ kelimesi; böyle bir durumda bile hakim veya mahkeme tarafından şüpheli/faile tutuklama kararı verilmeyebilir.[10]


2) TUTUKLAMA YASAKLARI

CMK m.100 hükmü uyarınca ve tutuklama koruma tedbirinin varlığı dikkate alındığında

tutuklamanın bir cezalandırma yöntemi olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca kanun koyucunun mezkur maddede yer alan iradesine bakıldığında kuvvetli suç şüphesine dayanan somut delillerin varlığı halinde bile tutuklama kararı verilebilir demek suretiyle hakim/mahkemeye bir takdir yetkisi vermektedir. [11]

Bu nedenledir ki; madde de açıkça 1) Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez. 2) İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez demek suretiyle tutuklama yasağı getirmiştir.

3) SONUÇ

Kişinin özgürlüğüne doğrudan etki eden bir koruma tedbiri olarak karşımıza çıkan tutuklama; uygulamada en çok hak yoksunluklarının yaşandığı ve ihlallerin gerçekleştiği bir alan olarak koruma tedbirleri arasında yerini almaktadır.

Uygulamada tutuklama tedbirine karar verilmeden önce somut olay ve deliller dikkatlice değerlendirilmeli; tutuklama kararı bir cezayı infaz etmek için gerçekleştirilmemeli, koruma tedbirinin amacına hizmet etmelidir. Tüm bu gerekçelerle tutuklama kararı maddi gerçeğe ulaşılması açısından en ağır ve en son başvurulması gereken bir tedbir olmalıdır.



KAYNAKÇA

1) Hamide ZAFER, Nur CENTEL, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Eylül 2014


DİPNOTLAR [1] CENTEL Nur, ZAFER Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Eylül 2014, s.344 [2] https://jurix.com.tr/article/18290 Erişim Tarihi 29.05.2020 [3] http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2005-58-136 Erişim Tarihi 29.05.2020 [4] Kamu davasını açma görevi Madde 170 – (1) Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir. (2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler. [5] Cmk madde 100 - (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir: a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa. b) Şüpheli veya sanığın davranışları; 1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma, Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa [6] http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2006-65-244 Erişim Tarihi 29.05.2020 [7] CENTEL,ZAFER s.346 [8] http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2011-1/2011-1-7-2.pdf Erişim 28.05.2020 [9] http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2006-65-244 Erişim Tarihi 29.05.2020 [10] CENTEL, ZAFER, s.347 [11] CENTEL, ZAFER s.352

 
 
 

Commentaires


® LEGALKA 2018 | Bütün Hakları Saklıdır

bottom of page